Aralık 16, 2020
Aralık 16, 2020
Temmuz 10, 2020
Temmuz 10, 2020
Haziran 12, 2020
Mayıs 20, 2020
Nisan 13, 2020
Şubat 26, 2020
Şubat 12, 2020
Sel felaketleri, kuraklık, gıda fiyatlarındaki artışlar ve kıtlık gibi kavramlar, KÜRESEL ISINMANIN hiç de hafife alınmaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kuraklıkların oluşma sıklığı geçtiğimiz 30 yılda iki kat artmış olması, zaten işin ciddiyetini yeterince ortaya koymaktadır. İklim değişikliklerinin etkileri ile ilgili senaryolardan birinde Belçika, Hollanda, Danimarka, Letonya, Estonya ve Litvanya’nın tamamen sular altında kalacağı bekleniyor. Fransa’nn Paris’e, Almanya’nın Berlin’e kadar, İt
alya’da Po Ovasının denizle kaplanacağı da tahminleniyor. Söz konusu iklim değişikliğinin özellikle Akdeniz Bölgesinde tarımı çok etkileyeceği ve bazı bitkilerde örneğin buğdayda %20, çeltikte %30 ve mısırda %47’ler seviyesinde verim kayıpların yaşanacağı bekleniyor. Bu yönde yapılan birdiğer tahmine göre (Şekil) 2080’lerde bazı ülkelerde tarımsal üretim kapasitesi azalırken, bazı ülkelerde artacaktır.
S. Arabistan’ın 2016’dan sonra buğday tarımına son verme kararı tüm bu tahminlerin ne derece gerçekçi olduğunun belgesidir[1] (Bu konu önceki bloglarda daha detaylı olarak ele alınmıştır (makale)).
Dünyada çoğalan nüfus, günlük kişi başına kalori tüketimindeki artış ve daralmakta olan ekim alanlarına rağmen, 2050’lerde %70 daha fazla tarımsal üretime gereksinim duyulacaktır. Bu beklentilere karşın bir çok ekolojik kısıt şimdiden karşımıza çıkmaya başlamıştır: Sıcaklık artışı, düzensiz yağış, tuzlanma, su kesmesi gibi bir çok abiyotik ve hastalık, zararlı gibi biyotik fakörler tarımsal üretimi olumsuz etkileyecektir. Peki gerekecek üretim artışı nasıl sağlanabilir? FAO, fazla üretim”in %9’unun yeni arazilerden, %14’ünün yeni agronomik uygulamalardan ve %77’sinin ise verim artışından sağlanabileceğini tahmin etmektedir. Dünyanın tek elden tarımsal araştırmalara eğilmesini sağlamak üzere harekete geçen politikacı, bilim adamları ve tüm paydaşlar CGIAR’ı (Consultative Group on International Agricultural Research – Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Danışma Merkezi) oluşturulmasına karar vermişlerdir. Bu merkez de, dünya tarımsal olanaklarındaki olası değişiminde gıda üretimini sürdürebilecek sistem arayışını gerçekleştirmek üzere, kendi bünyesinde bir program başlatmıştır: CCAFS – Research Program on Climate Change, Agriculture and Food Security (İklim Değişikliği, Tarım ve Gıda Güvenirliliği Araştırma Programı). Söz konusu proje üç ana başlığa odaklanmıştır:
Değişen koşullara en uygun genotiplerin geliştirilmesine yönelik araştırmalar, öncelikle Afrika ve Asya’ya odaklanmıştı. Bu çabalar, özellikle oluşturulan sivil toplum kururluşları ve araştırmaya yönelik dünyaya örnek olacak ortak organizasyonla aşağıdaki gelişmelere olanak yaratmıştır: